11 Eylül 2001'de gerçekleştirilen terör saldırıları, sadece Amerika Birleşik Devletleri için değil, tüm dünya için önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. İkiz Kuleler'e yapılan saldırılar, pek çok sosyal, siyasi ve ekonomik değişikliğe yol açmıştır. Terörün algısı, güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler yeniden şekillenmiştir. Bu olay, birçok ülkenin güvenlik stratejilerini gözden geçirmesine neden olmuş, küresel düzeyde bir terörle mücadele hareketinin fitilini ateşlemiştir. Aynı zamanda toplum üzerinde derin psikolojik etkiler bırakmış, halkın güvenlik algısını ve günlük yaşamını değiştirmiştir. 11 Eylül, tüm dünyada dikkat çeken bir güvenlik ve sosyal kriz ortamı yaratırken, uluslararası ilişkilerin de seyrini değiştirmiştir.
11 Eylül saldırılarının arka planında, 20. yüzyılın sonlarından itibaren artan radikalizm ve terörizmin etkileri yatmaktadır. Özellikle Orta Doğu’da yaşanan askeri müdahaleler, sosyal sorunlar ve ekonomik dengesizlikler, radikal grupların güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Al-Qaeda gibi terörist örgütler, Batı'nın küresel etkisine karşı bir direniş hareketinin sembolü haline gelmiştir. Bin Ladin’in liderliğindeki bu örgüt, Amerikan küreselleşmesine karşı bir ideoloji geliştirmiş, intihar eylemleri ile bu ideolojiyi eyleme dökmüştür.
Bunun yanı sıra, 1993 yılında gerçekleşen Dünya Ticaret Merkezi saldırısı, 11 Eylül için bir deneme niteliği taşımaktadır. Bu saldırı, teröristlerin hedeflerine ulaşmak için kullanabileceği yöntemleri ortaya koymuştur. Özellikle radikal grupların planları konusunda istihbarat eksiklikleri, bu tür bir olayın gerçekleşmesine zemin hazırlamıştır. Saldırıların hazırlanmasında ve gerçekleştirilmesinde yer alan bireyler, terörizmin sadece bir siyasal eylem değil, aynı zamanda bir ideolojik mücadele olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.
11 Eylül saldırıları, güvenlik politikalarında köklü değişikliklere neden olmuştur. Özellikle Amerika, saldırı sonrası tüm dünyaya yeni güvenlik ve terörle mücadele stratejilerini kabul ettirmiştir. Patriot Act gibi yasalar, ulusal güvenlik gerekçesiyle birçok yeni düzenlemeyi beraberinde getirmiştir. Bu yasalar, özellikle istihbarat paylaşımını artırmayı, gözetimleri güçlendirmeyi ve terörü önceden tespit etmeyi hedeflemiştir.
Dünya genelinde ise birçok ülke güvenlik önlemlerini artırma gereği duymuştur. Havalimanı güvenlik kontrolleri sıkılaşmış, pasaport kontrolleri ve göç politikaları yeniden gözden geçirilmiştir. Avrupa ülkeleri, özellikle Schengen Bölgesi’nde, bu tür önlemlere hızlı bir şekilde adapte olmuştur. Düşük riskli durumlarda bile güvenlik kontrolleri artırılmakta, teröristlerin olası yeni saldırıları önlemek için devlet güçleri daha fazla yetkiye sahip olmaktadır.
Küresel ölçekte terörle mücadele, 11 Eylül sonrası dünya ülkeleri için öncelikli bir konu haline gelmiştir. Birçok uluslararası kuruluş ve devlet, radikalizmle mücadele için ortak stratejiler geliştirmiştir. Birleşmiş Milletler, terörizmi önlemek amacıyla birçok karar almış ve uluslararası işbirliğini teşvik etmiştir. Terörle mücadelede bilgi paylaşımı, uluslararası ilişkilerde yeni bir boyut kazanmıştır.
Ayrıca, birçok ülke, terörist örgütlerle mücadele etmek için askeri müdahalelerde bulunmuştur. Örneğin, Amerika'nın Afganistan'a gerçekleştirdiği müdahale, Taliban ve Al-Qaeda'ya karşı olan bir stratejinin parçasıdır. Ancak bu tür askeri müdahaleler, bazı ülkelerde sosyal istikrarsızlığın artmasına sebep olmuştur. Terörle mücadelede izlenen politikalar, bazen insan hakları ihlallerine yol açmakta, bu da terörizmi daha da güçlendirmektedir.
11 Eylül olayları, toplum üzerinde derin psikolojik etkiler bırakmıştır. Terör saldırıları sonrası, insanlar güvenlik hissini kaybetmiş, korku ve paranoya ile yaşamaya başlamıştır. Bu durum, günlük yaşantıyı etkileyen birçok duygusal sorunu beraberinde getirmiştir. Toplumda, sürekli bir tehdit algısı oluşmuş, kamu güvenliği endişeleri artmıştır.